EKONOMİ VE POLİTİKA

Kriz sonrası ekonomi

Bir kriz daha sermaye lehine atlatıldı, şimdilerde hasar tespiti yapılmakta. Türkiye gibi kronik kriz yaşayan ekonomiler için akut kriz hali ekonomiyi ne denli şiddetli vurursa vursun, sosyolojik algılama fazla güçlü olmaz. Nitekim, halkımızın kriz algılamasının Başbakan tarafından `teğet` söylemi ile saptırılmasını izleyen dönemde, TÜİK`in ekonominin olağanüstü küçülme haberine rağmen, halkımızın mutluluğu sürgit devam etmektedir. Döner yiyen Başbakan`ı protesto eden gençlerin susturulması, halkımız tarafından devlet terörü olarak değil de, devlet nizamı olarak algılandıktan sonra, siyasilerce ortada tereddüt edecek bir şey kalmıyor; kriz ertesinde de suları fazla bulandırmadan zati ve ailevi işlerine dönebilirler!

Önce ekonomik göstergelere şöyle bir göz atalım, daha sonra da halkımızla biraz hesaplaşalım. Kredi kartı borçları için ortaya koyulan hükümet projesine borçluların ancak yüzde 10`undan yanıt gelmiş. Diğerleri, katlanan borç ve faiz yükleri için acaba ne yapacak, bilemiyorum! Faizlerin düştüğüne sevinen bazı ekonomistlerimiz, nedense, faizin sadece iç ekonomi görüntüsüne kilitlenmekte, dış durumunu dikkate almamaktadır. Oysa, uluslararası finans sömürü sermayesi için ulusal faiz oranı değil, uluslararası karşılaştırmalı faiz oranı önemlidir. İç ekonomide faizler düşmekte, ancak, Türkiye hâlâ en yüksek faiz ödeyen ülkelerde ilk beşinci sırada bulunmaktadır. Türkiye`nin üzerinde, Brezilya, Macaristan, Mısır ve İzlanda bulunmaktadır. En yüksek faiz ödeyen İzlanda`da faiz haddi yüzde 12 dolayında iken, Türkiye`de yüzde 9 dolayındadır. Aradaki fark, sadece 3 puan kadardır. Buna karşın, AB ülkeleri ve ABD, Japonya gibi ekonomilerde faiz haddi yüzde 3 ile yüzde 0.1 arasında değişmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki en yüksek oran olan yüzde 3`ü dikkate aldığımızda da, Türkiye`deki faiz oranının söz konusu ülkelerdekinin 5-6 puan üzerinde olduğu görülmektedir. İşsizlik oranının, yüzde 15.8`den yüzde 14.9`a düşmesine sevinirken, gayri safi yurtiçi hasılanın yılın ilk çeyreğinde yüzde 13.8 gibi olağanüstü boyutta küçülmesine kimse fazla kulak asmadı bile. Enflasyona yöneldiğimizde de, bazı vergi artışlarına rağmen, 12 aylık verilerle, temmuz sonu enflasyonunun birkaç puan gerilemiş olması da, doğal olarak, siyasileri ve bazı çevreleri mutlu etmiştir!

Nasıl oluyor da, yüksek faiz oranı ve olağanüstü kamu açığına rağmen, enflasyonda genel bir düşüş görülebiliyor! Bu süreci, iki açıdan ele almak istiyorum. Önce, salt ekonomik verilerin değerlendirilmesi açısından meseleye yaklaşım yaparsak, yukarıdaki verilerde ve saptanan sonuçlarda hiçbir tutarsızlık olmadığını saptarız. Zira, işsizlik yüksek boyutlarda seyrederken, faiz haddi hâlâ dünya genelinde yüksek iken, enflasyonun gerilemesi çok doğaldır. Zira, halkın satın alma gücü zayıftır ve göreli olarak gerilemektedir. Banka mevduatlarının yaklaşık yüzde 40`ının sadece 20 bin dolayında milyarderin elinde olduğu bir ekonomide, doğal olarak, fiyatlar yükselmez, hatta gerileyebilir de!

İşin sosyolojik boyutuna geldiğimizde ise, maalesef, oldukça acı ve halkı aldatıcı manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Hesaplama yöntemindeki acayiplikleri bir tarafa bırakarak, devasa boyuttaki işsizliğin sadece bir puanlık gerilemesini başarı olarak görmek ve göstermek halkı aldatmaktır. Aynı şekilde, ekonomide gelir dağılımını ve mevduat dağılımını göz ardı ederek, enflasyonun gerilediğini başarı olarak sunmak, halkın gözüne baka baka gerçeği gizlemektir. Zira, halkın görece yoksullaştığı ve satın alma gücünün gerilediği bir ortamda fiyatların gerilemesi, enflasyonun önlendiğinin değil, halkın çöküşünün göstergesidir. Bunun içindir ki, hükümet kamu çalışanlarına ve emeklilere sadaka seviyesinin ötesinde zam yapamamıştır. Uluslararası düzeyde yüksek faiz haddi uygulayan Türkiye`ye kaynağı belli olmayan merkezlerden akan dövizin, ülkeye hiçbir katkı yapmadan ekonomiden neler alıp götürdüğünü ve yükün kimler üzerine oturduğunu halka anlatmadan, ekonomiye nakit girişini, ülkeye olan güvenin göstergesi olarak gururla anlatmak halka yalan söylemektir.

Güzel de, bu yalan ve dolanları kime anlatıyorum ki, bu iktidarı başımıza başkaları mı getirdi!

İZZETTİN ÖNDER-izo40@hotmail.com